26 Nisan 2010 Pazartesi

BEMBEYAZ

Önümdeki ayak izlerinin üzerine basarak ilerledim karda. Yüzüme her değdiğinde canımı yakan kar tanelerine direnerek kaldırdım başımı. Bembeyaz… Bembeyaz bir tipi… Ne kadar yürümüştük, daha ne kadar yürüyecektik hiçbir fikrim yoktu. Önümden yürüdüğünü, bıraktığı ayak izlerinden biliyordum ama onu görmem mümkün değildi. Bembeyaz bir yalnızlık… Bağırmak istedim bir an. Onun önümde, hemen önümde olduğunu anlamak istedim. Açamadım ağzımı. Soğuktan öyle bir sıkmıştım ki kendimi. Dikkatimi dağıtmadan yürümeye devam etmem gerektiğine karar verdim. Başımı önüme eğdim. Adımların tam içine basarak ilerledim. Büyüktü adımları. Benimkinden çok çok büyüktü. Bıraktığı izlerin içine kolayca sığıyordu ayaklarım. İzlerin tam içine basmaya çalışarak kendimi oyaladım bir süre. Ne kadar daha yürüdük, ne tarafa yürüdük bilmiyorum. Benim en azından takip ettiğim bir ayak izi vardı. Peki, o? Her adımı tekrara tekrar atmasını sağlayan şey neydi acaba? Korkuyor muydu ki? Nereye gittiğini bilmeden yürümekten korkuyor muydu? Canım acıyor. Parmaklarımın sızlamasına dayanamıyorum. Bacaklarım daha fazla bedenimi taşıyamayacak sanıyorum. Yoruldum! Dinlenmem lazım biraz. Beni beklesin, biraz yavaşlasın istiyorum. Seslenmek için hazırlanıyorum. Başım hala önde. Ayaklarımı bıraktığı izlerin içine doğru yerleştirmeye çalışıyorum. Derin bir nefes alıp ağzımı açmaya hazırlanıyorum. Ayağım havada kalakalıyorum. Önümde başka ayak izi yok. Nefesimi tuttum, panik içinde bakınıyorum. Adımımı attım ayak izi olmayan kara. Deli gibi önümde olması gereken ayak izini arıyorum. Başımı kaldırdım. Bembeyaz bir tipi! Bembeyaz bir yalnızlık! Korkuyorum! Kısa bir an düşünüyorum. Buralarda bir yerdedir. Kar kapatmıştır izleri diyorum. Arkamdaki ayak izlerine bakıp gidebileceği yönü tahmin ediyorum. Derin bir nefes alıyorum tekrar. Kendimi toparlamak zorundayım! Buralarda bir yerde bulacağım tekrar ayak izlerini. Ayaklarım sızlamıyor bile artık. Başım önde bir ayak izi görmek ümidiyle ne kadar yürüdüm bilemiyorum. Bir nefeslik de olsa dinlenmem lazım. Başımı kaldırıp bakmak istemiyorum. Bembeyaz bir yalnızlık. Sonra birden... Korkudan soluğum kesiliyor önce! Başım öğle bir dönüyor ki… Yerdeki karın beyazıyla, tipinin beyazı birbirine karışıyor. Karanlık… Hayır, hayır! Her yer beyaz olmalıydı! Beyaz! Bembeyaz! Gözlerimi açıyorum. Karlar iğne gibi giriyor gözlerimden içeri. Gözlerimi beyaz bir yalnızlığa açtığımda bu kadar mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Kısa bir süre oturuyorum karların üzerinde. Birden anlıyorum! Arkamda ayak izleri bırakmam lazım! Sıra bende… Bu tipide, bu bembeyaz yalnızlıkta birilerine ayak izlerimle yol gösterme sırası bende… Kara bata çıka ayağa kalkıyorum. İki adım atıyorum ileri doğru. Arkama dönüp bıraktığım ize bakıyorum. Eh! Küçük müçük ama işe yarar… Başım önde bembeyaz tipide, bembeyaz yalnızlıkla birlikte ilerliyorum karşıma çıkacak yeni bir rengi umut ederek…